24 Eylül 2012 Pazartesi

İPEK HANIM'IN ÇİFTLİĞİ

Uzun aralar veriyorum, işler yoğun, ben güçsüz, fotoğraf çekecek halim kalmıyor, bir de zamanım tabii... Geçenlerde Saadet'in bloğunda görmüştüm, doğal, organik (her ne kadar bu ismin kirletildiğini düşünüp kullanmak istemese de) ve hiç ilaç değmemiş ürünler var Pınar Hanım'ın kurduğu çiftlikte. Detaylı bilgi isteyenler için web siteleri www.ipekhanim.com . Ben aşağıdakileri sipariş ettim, çok da memnun kaldım.


Miss gibi karışık türlü... Harika bir yemek oldu.


Uzun bir aradan sonra bol çekirdekli bir domates gördük:)) Süper diyemeyeceğim ama ilaçsız ve gerçek domates kokan domates yemek tarifsiz bir mutluluk veriyor:))


Köy yumurtasının pişmiş halini de koymak isterdim buraya, hatta market yumurtasıyla kıyaslamak isterdim, ama çok lezizlerdi çabucak bittiler:))


Son olarak süzme yoğurt, biraz ekşi ama ben ekşiyi severim (özellikle şu aralar:)) Zaten süzme yoğurt, normal yoğurttan biraz ekşi oluyor.

Genel olarak çok memnun kaldığım bir alışveriş oldu. Pınar Hanım çok kibar ve ilgili bir satıcı. İnternetten yaptığım araştırmalar kendisine hayran kalmama sebep oldu:)) En kısa zamanda çiftliği de ziyaret etmeyi çok istiyorum.
 
Hepinize iyi haftalar diliyorum.
 
 

1 Eylül 2012 Cumartesi

.....

Dedemm... Doğduğum günden beri ilgisini, sevgisini, desteğini her koşulda hissettiğim can dedemmm... Eğitime, Atatürkçülük'e, saygılı ve dürüst olmaya her daim önem veren, eli açık, mahalledeki her okul çağına gelmiş çocuğu kendi elleriyle okula götürüp kaydettiren, okul zamanı hepsini kocaman beyaz forduna doldurup tek tek servisliğini gönüllü olarak üstlenen, herkes tarafından sevilen ve sayılan; nişanımda, düğünümde pistten inmeyen, enerjisiyle yaşıtlarına dudak uçuklatan güzel dedemmm...

Sen bizim çınar ağacımızdın, gölgende hepimizi toplardın. Senin sayende bağlı bir aile olmanın verdiği hazzı tattık, senin sayende güzel insan olmayı, bir insanın torunlarını nasıl çok sevebildiğine ve sınırsız şımartabildiğine şahit olduk. Her koşulda yanımızda oldun, taa ki bu illet hastalık seni yakalayana kadar. Biliyorum yediremedin kendine, 70 yaşını aşmış, hala sabahın köründe fotoğrafçı dükkanını açan, akşam 8'e kadar da çalışan o güçlü adamın gidip, birkaç adımı zor atan birine dönüşmesini... Her telefon konuşmamızda, nasılsın diye sorduğumda, "hala iyileşemedim be dedesinin güzeli" derdin, içim acırdı, iyileşemeyeceğini bildiğim ve elimden hiçbir şey gelmediği için. Boş tesellilerle gönlünü almaya çalışırdım," iyileşeceksin, ha gayret" derdim benim tonton dedem...
 
Küçüklüğümüz geldi aklıma hep, seninle dolu dolu anılarım var, ne şanslıyım dedim kendi kendime birçok arkadaşımın dede nedir bilmediğini, bu duyguyu tatmadığını düşünürsek, ben sizlerin annelerini bile görmüştüm, tüm arkadaşlarıma tuhaf gelirdi. Sizden çıkmazdım zaten, büyük keyif alırdım sizinle olmaktan, bir Türk filminde "ah dede, vah dede" şarkısını duyup ezberlemiştik kardeşimle, ne anlama geldiğini bilmeden, geçip karşına söylemiştik sana şarkı söyleyeceğiz dedeciğim diye. Gülmekten kopmuştun, defalarca söyletmiş ve defalarca gülmüştün, büyüyünce şarkının ne anlama geldiğini idrak edince biz de utanmayla karışık çok gülmüştük melek dedem...
 
30 Ağustos seni toprağa verdiğimiz gün dedem, Zafer bayramımız, senin çok sevdiğin, sabahın köründe kalkıp, balkona o kocaman Türk Bayrağımızı astığın güzel bayramımız. O kadar temiz kalpliymişsin ki dedem, öleceğin günü ve saati bile bize söylemiştin, biz anlayamamışız, yarın saat 4 te gidiyorum ben derken senin çok sevdiğin evine dönmek istediğini düşünmüşüz, yanılmışız dedem. Şimdi sen yoksun, tek tesellim seni ölmeden 1 hafta önce görmüş ve o tonton ellerinden yüzünden öpmüş ve güzel haberlerimizle mutlu olmuş olman... Vasiyetini yerine getiremedim dedem, kimse ağlamasın demiştin, çok tuttum kendimi, ama mümkün değil, hiçbirimiz başaramadık bunu affet dedem...
 
Rahat uyu dedem, Allah'ım seni cennetine kabul etsin, çünkü sen, herkesin de dediği gibi cennetliksin...